11 Ocak 2017 Çarşamba

O Konuşuyor



28 Haziran 2013 Cuma saat 12:40
Medine sustu, 
Dünya sustu, yâda ben duymuyorum. 

Mescid-i Nebevinin gür sesli imamı hutbe okuyor. 

Peygamber (s.a.v.) kürsüsünden konuşmak nasıl bir duygu? Peygamberin yerine/ onun yerinde konuştuğunu bilen güçlü, kendine güvenen bir ses. Ayetler ve Hadisler okuyarak ramazan ve oruç ibadetini anlatıyor, ses tonuna bakılırsa nerede konuştuğunun farkında bir konuşma. 

Dünya sustu, 
Medine sustu, 
Konya’da susmuştur, yâda ben duymuyorum.  

Bir yanında şafi bir Müslüman, diğer yanımda şii bir Müslüman, diğer yanımda ümmetin mazlumu olduğu her halinden belli olan Güney Asyalı bir Müslüman. İmamın gür sesi yankılanıyor; 

“Dünyaya sadece ibadet için gönderildik”

“Kale Rasülullah” 

Dünya sustu, O konuşuyor. 

Efendimiz…


İDEAL YÖNETİCİ KİMDİR?





Serin bir sonbahar akşamı...
Çeşitli başarılı firmaların üst yöneticileriyle fevkalade verimli bir Toplantı yaptık.
Fırsatını bulup bu üstün vasıflı yöneticilerden yaklaşık 20 kadarına, "İdeal yöneticinin en önemli 5 özelliğini söyler misiniz?" sorusunu yö­nelttim ve cevaplan not aldım.     .
   Herkes kendisine göre "en önemli" kabul ettiği beş özellik sıralaya­caktır
   Tam bir buçuk saat not aldım.
   Ajandamın neredeyse yansı, ideal yöneticinin özellikleriyle dolmuş­tu.
Eve geldiğimde hemen bilgisayarımın başına geçip bu notlan kay­dettim. Cümleleri düzelttim, benzerlikleri ayıkladım ve ortaya ideal Yöneticiyle ilgili şu özellikler çıktı:
* Bilgi ve prensiplerini evvela kendisi uygular.
* Güzel ahlak ve fazilet sahibidir.
* Zamanı yönetmede başarılıdır.
* Asla ümitsizliğe kapılmaz.
* Etrafındakiler onunla çalışmaktan zevk alır.
* İşyeri değiştirse, yine başarılıdır.
* Kalp kırmaz.
* Alçakgönüllüdür.
* Bağırarak konuşmaz.
* "Ben" değil, "biz" der.
* Personel eğitimine önem verir.
* Her konuyu uzmanına danışır.
* Çok okur ve araştırır.
* Tenkitleri daima yapıcıdır.
* Çalışkandır.
* Bilgiye önem verir.
* Her zaman zarif giyinir.
* Gıybetten ve iftiradan şiddetle kaçınır.
* Beliğ ve fasih konuşur.
* Cesur ama dikkatlidir.
* Fedakârlığa kendinden başlar.
* Öfkesini dizginler.
* Cimri değildir.
* Danışmadan iş yapmaz.
* Adımları makul ve isabetlidir.
* Adaletten ve dürüstlükten taviz vermez.
* Disiplini korkuyla değil, sevgi ve saygıyla sağlar.
* Saygı ve sevgi göstermede cömerttir.
* Kıskanç değildir.
* Başarıyı ödüllendirir.
* Şefkatli, merhametli ve affedicidir.
* Bir problemin, onu meydana getiren düşünce tarzıyla çözülemeye­ceğini bilir.
* Görev taksimi yaparken imkan ve kabiliyeti esas alır.

* Sorumluluktan çekinmez, herkese yetkisi kadar sorumluluk verir.
* Vefakârdır.
* Gereksiz konuşmaz.
* Münakaşaya girmez.
* Gerekmedikçe öğüt vermez.
* Kimsenin hatasını yüzüne vurmaz.
* Örnek bir yaşayışa sahiptir.
* Hatasını zamanında düzeltir.
* Maiyetindekilere güvenir ve onların İtimadını kazanır.
* Problemler karşısında soğukkanlıdır.
* Vakarı elden bırakmaz.
* Eyüp sabrına sahiptir.
* İsrafın her çeşidinden kaçınır.
* Kötü alışkanlıklarla anılmaz.
* Aklıselim sahibidir.
* Zeki ve uyanıktır.
* Uzak görüşlüdür.
* Dikkatlidir, tedbiri elden bırakmaz.
* Elemanlarına işbirliği, ekip ruhu ve sorumluluk duygusu aşılar.
* Nezaket kurallarını bilir ve uygular. Mesela insanlara adıyla hitap eder (Yasin Bey, Afife Hanım vb.)        .
* Yetkinin başka şey, yönetimin başka şey olduğunu bilir.
* Emir vermekle işi iyi yönetmiş hissine kapılmaz; önemli olan, doğru şeyi doğru kişiden istemektir.
* Yalnız kendisi konuşan, başkalarını dinlemeyen, kuvvetli bir çene­si olan (demagog) ama sağır bir kulağı bulunan yöneticinin "istihba­rat" gibi kıymetli bir vasıtayı kaybedeceğini düşünür. İyi bir dinleyici­dir. İki kulağı, bir ağzı olduğu için konuştuğunun iki katı dinler.
* "Ordu generali değil, general orduyu yapar" sözünü iyi kavramıştır. * Aşırı hassasiyetten kaçınır.
* Müsamahakârdır.
* Meşru ve helal kazanç peşindedir.
* Yönetim taktiklerini uygulamada örnek olur.
* Elemanları onunla karşılaşmamak için can atmazlar.
* Herkesin yaşına, ahlakına, bilgisine ve ruh haline göre davranır. * "Ne oldum?" değil, "Ne olacağım?" der.
* Amirlikten öte, bir arkadaş gibidir.
* Her zaman iyimserdir.
* Başarısızlık söz konusuysa, iğneyi kendine batırır; başarıyı ekibiy­le paylaşır.
* Kendisinin ve emrindekilerin ruh ve beden sağlığını korumak için gerekli tedbirleri alır.
* Ekip elemanlarının keder ve sevincine ortak olur.
* Güler yüzlü ve samimidir.
* Yaptığı iyiliği başa kakmaz.
* Bir haftalık izine ayrılsa şirket allak bullak olmaz.
* Hüsn-i zan mümkün olduğu yerde su-i zan etmez.
* Elemanları onun arkasından hep iyi şeyler konuşur.
* Elemanları işten ayrılsalar bile onu severler ve arayıp sorarlar.
* Kendisinden daha akıllı kişileri' işe almaktan korkmaz.
* Terfi edince şımarmaz.
* Astlarına onların mükemmel performans göstermelerine yardımcı olacak direktifler verir.
* Tenkit edilen bir elemanın "mecbur olduğu için", takdir edilen bir elemanınsa "istediği için" çok çalışacağını bilir.
* Kendini değil, şirketi sağlama almak peşindedir.
* Patronunun kendisine nasıl davranmasını istiyorsa, kendisi de ele­manlarına öyle davranır.
* Kurunun yanında yaşı da yakmaz.
* Eğitim süreci bitse bile öğrenim sürecinin devam etmekte olduğu­na inanır.
* Bir kişinin başarısı konusunda bugün nereye geldiğine değil, bu­güne kadar neleri elde ettiğine bakar.
* Pazarla uzlaşma içindedir.
* Farklılık meydana getirir.
* Kontrol yerine sorumluluk vermeyi esas alır.
* Stratejik bakış açısı geliştirir.
* Problem çözme kabiliyeti yüksektir.
* Hukuki ve mali sorumlulukları çok iyi bilir.
* Sistematik düşünür.
* Beklentiler arasında dengeyi bulur.
* Verilen işi kendisinden de bir şeyler katarak yapar.
* Yüksek derecede idrak kabiliyeti vardır. Resmin tamamını görür.
 * Değişimi istikrarlı ve devamlı bir süreçte yönetir.
* Kendisine verilen yetkilerin nimetlerinden öncelikle şirketi fayda­landım.
* Bilgiyle pratiği bütünleştirerek uygular.
* Karar vermeden önce başkalarını dinler.
* Ekip arkadaşlarının problemleriyle de ilgilenir.
* İşleri, ekip arkadaşlarının bilgi ve kabiliyet seviyelerine göre dağıtır.
* Bizzat yapması gerekmeyen işler için yetki devreder.
* Ulaşılabilir hedefler belirler.
* Ekip arkadaşlarına sahip çıkar.
* Hükmetmekle yönetmek arasındaki farkı iyi bilir ve uygular.
* Örnek olur.
* Hiçbir bedel karşılığında sattın alınamaz.

Yöneticiliğe namzet olan tüm insanlara saygı ile duyurulur…


İçselleştirilmiş Oryantalizm Üzerine Notlar


1.      Edward Said'in Oryantalizm isimli kitabı yayınlandığı günden bu yana yoğun bir ilginin odağı olmuştur. Kitapta öne sürülen düşünceler yandaş ve karşıt yazılara konu edilmektedir.
2.      'Oryantalizm' zaman içinde bir 'jenerik' kavram niteliği kazanmış, bu yanıyla kendisini aşan bir kavrama dönüşmüştür.
3.      Said'in Oryantalizmi bir dönem içinde gelişmiş belli bir tavır olarak değil bir hegemonya unsuru olarak tanımlamasıdır.
4.      Foucault'nun belli bir noktaya kadar temellerini attığı bilgi-söylem-iktidar ilişkisi, Oryantalizm kavramının asıl belkemiğini meydana getirir.
5.      Oryantalizm, bu niteliğiyle, her şeyden önce açık ve gizli iktidar ilişkilerini içeren bir politik süreçtir.
6.      Türkiye, Batı'yla başından beri karmaşık, çapraşık fakat her durumda yoğun ilişkiler içindedir. Bu, siyasal, toplumsal ve kültürel bir süreç olarak Tanzimat'tan beri somut olarak süren bir durumdur. Tanzimat, Türk modernleşmesinin en hassas dönemlerinden birisidir. Bir tür 'rahim' veya 'batın' olarak görülebilecek olan Tanzimat daha sonraları Jön Türk sürecini ve nihayet Kemalizmi doğurmuştur. Bu tarihsel ve zihinsel sürekliliğe karşın Kemalizm, Türk modernleşmesi içinde bütünüyle farklı ve özgül bir duruma tekabül eder. Kemalizm, öteki dönemlerin dikkatle gözettiği 'imtidat' arayışına radikal bir darbe indirir.
7.      Kemalizm, bir boyutuyla Batı'yı reddeden, hatta onu mahkûm eden bir ideolojidir. Meşruiyetini ve mevcudiyetini bu niteliğine borçludur.
8.      Kemalizm Batı'yı bir soyut hedef olarak belirlemekle bile yetinmez, bütün bir toplumu o hedefi ele geçirmek üzere örgütlemeye başlar.
9.      Doğu'yu, kendi ürettiği Oryantalizm içinde toptan reddeden ve bu konuda asla ödün vermeyen Kemalizm Batı söz konusu oldu mu tam bir çelişki yaşamıştır. Ne var ki, Kemalizmin bir 'total ideoloji' olması bu çelişkiyi doğallaştırmıştır. Bu özellik bütün benzeri modellerde görülür. 'Total ideoloji'lerin ana amacı dünyayı bir bütün olarak açıklamaktır.
10.  Batı'nın Doğu'yu 'tayin etmesi' diye tanımlanabilecek tek yanlı bir olgu, yani Said'in tanımladığı Oryantalizm, bu durumda bir kavram ve bir epistemoloji olarak kendi dışına açılmaktadır. Bu koşullar altında Kemalizm gibi Batı yönelimli modernleştirici süreçlerin özgül oryantalizmler ürettiğinden söz edilebilir. Çoğul oryantalist süreçler bu nitelikleriyle de çok boyutlu yapılar oluşturmaktadır.
11.  Bu yazıda bu bağlamın nasıl geliştiği Kemalizm örneği üstünde durularak ele alınmaktadır.
SAİD VE AÇIK VE GİZLİ ORYANTALİZM
1.      Said, getirdiği tanımla oryantalizmi gerek bu yapıtı yazmadan önce çok uzun bir süre boyunca sürdürülmüş pratiklerin dışına çıkarmış, gerekse o pratikleri yeniden anımsatarak ve tartışma ortamına getirerek kendisini eleştirenleri daha başlangıçta yanıtlamıştır.
2.      Buradan kendi önermesine geçerek şu görüşü ortaya koyar: 'Oryantalizme, (Batıdaki) gücünü ve kalıcılığını sağlayan hegemonya veya yürürlükteki kültürel hegemonyanın sonucudur'. Said, bunun hemen ardından Doğu-Batı kesişimine ve hangi düzeylerde Doğunun Batıyı temellendirdiğine değinir. Doğu, 'bir Avrupa fıkri'nin kendisinden daha farklı bir şey değildir. Doğu, tıpkı Avrupa fikrinin 'biz' Avrupalıları 'o' Avrupalı olmayanlara karşı tanımlayan bir kolektif kimlik bilinç olması gibi işlev üstlenmektedir.
3.      Said'in yorumuna göre 'açık Doğucu-luk'tur {manifest Orientalism). Bu, Said'in geliştirdiği iki Doğuculuk tanımından ilkidir. Diğeri, 'gizli Doğuculuk'tur (latent Orientalism).19 İki kavram arasındaki farkı şöyle açıklar: 'Bilinçsiz ve hatta dokunulmaz bir olumluluk gizli, Doğulu toplum, diller, edebiyatlar, tarih, sosyoloji ve benzerleri hakkında belirtilmiş görüşler açık Doğuculuktur. Doğu konusundaki bilgide ne tür değişiklik meydana gelirse gelsin bu özgül olarak açık Doğuculukta mevcuttur'.
4.      Said gizli Doğuculuk konusunda yeni açıklamalar geliştirir. Bunların içinde belki de en önemlisi, 'Doğu'nun geriliği' tezinin aynı zamanda Doğu'nun yozlaşmışlığı, eşitsizliği gibi kavramlarla desteklenmesi ve bunun sonucunda Cuvier, Gobineau, Knox gibi bilim adamları tarafından ortaya atılan 'insan soyu' tezlerinin gizli Doğuculuğa bir yandaş kazandırmasıdır. Said'e göre, gizli Doğuculuk, özellikle 'erkek' bir dünya algılaması üretmiştir. Doğuculuğun, cinsiyetçi (sexist) bir temele oturması ve Doğu'nun bir tahayyül merkezi haline gelmesi bu bağlamdadır. Bu bağlamda, Doğuculuk, zaman içinde beklenen dönüşümünü gerçekleştirmiş ve Doğu'nun akademik açıdan incelenmesi olmaktan çıkıp, metinsel ve gözlemsel özelliğini yitirip yönetsel, ekonomik ve hatta askerî bir nitelik kazanmıştır.
5.      Bu çerçeve içinde Said'in getirdiği Doğuculuk anlayışının son önemli noktası onun muhayyile ve temsil kavramlarıyla olan ilişkidir. Bütün bu oluşum özünde bir temsil sorunudur. Bu kavram Said'in gene daha gizli bir biçimde Foucault'dan kaldırdığı ve kendisi hakkındaki eleştirilerde oldukça ağırlıklı rol oynamış bir kavramdır.
6.      Said'in, Doğuculuk konusundaki görüşlerinin sayısız denebilecek kadar çok alana yayılmasını sağlayan en önemli olgu olan bu temsil olgusudur; Doğuculuğun bir temsil etkinliği olarak biçimlendiğini ısrarla vurgulaması, dolayısıyla bir gerçekliğe sahip olamayacağını belirtmesidir.

IÇSELLEŞTİRİLMİŞ ORYANTALİZM, AÇIK ORYANTALİZM VE KEMALİZM *
1.      Kemalizm, başlangıçta da belirtildiği gibi 1839'la birlikte başlayan sürecin uzantısı ve aynı zamanda ondan radikal bir kopuştur. Radikal kopuş denilen şeyi belli bir tarihselcilik anlayışı meydana getirir. Özellikle 1908 öncesini hazırlayan sürecin bağlandığı pozitivist ve evrimci dünya görüşü Kemalist kadroları da yoğun biçimde etkilemiştir.
2.      Çoğu zaman literatürde 'üstyapı devrimi' veya 'gardrop' kavramlarıyla açıklanan bu girişimler 'Batı gibi bir toplum yaratmak' şeklinde özetleniyor ve 'Türk toplumuna bir Batı toplumu görünümü kazandırmayı amaçlayan girişimler olarak nitelendiriliyordu.
3.      Bununla birlikte bu aşamada ortaya çıkan iki sorun göze çarpmaktadır. Birincisi, Batılılaşmaya giderken bir Batı taklitçiliğine saplanmak korkusudur. Bu, özünde bütün bir yakın dönem bilinç tarihinin en önemli parametrelerinden birisidir ve adeta bir sabite gücünü kazanmıştır.
4.      Kemalizm’in içselleştirdiği Oryantalizm olarak kaydetmek gerekir. Oryantalizm, kökleri ayrıca ele alınmayı gerektiren, epistemolojik bir durumdur. Bir anlamda, belli bir mantığın -Oryantalizm- doğurduğu 'doğal' bir sonuçtur.
5.      Türkiye'deki durum Oryantalizmden, yani bir toplumun kendi içindeki belli bir azınlığı ötekileştirerek uyguluyor olmasından daha farklıdır. Oryantalizmin en önemli içkin karakteristiklerinden birisi ötekileştirmektir.

GİZLİ ORYANTALİZM OLARAK KEMALİZM
1.      Kemalizm’in bir söylem olarak gerek kurgulanmasında gerekse hegemonik hâle gelmesinde açık Oryantalizm olduğu üstünde daha fazla durmayı gerektirmeyen bir husustur. Bununla birlikte, yukarıda belirtildiği gibi, Kemalizmi Oryantalist bir söylem olarak ilginç kılan onun 'içselleştirilmiş Oryantalizm'i kullanmasıdır. Bu, toplumun ve onu kuran değerler bütününün doğrudan doğruya Oryantalist bir gözle okunması ve değerlendirilmesidir.
2.      Kullanılabilecek en önemli anahtar bir kez daha Ziya Gökalp'in geliştirdiği formül olmaktaydı. Batı'da daha kendisine özgü bir anlayışla ortaya çıkan kültür-uygarlık farkını Gökalp düşüncesinin ve modelinin temeli hâline getirmişti. 'Hars' kavramıyla ortaya koyduğu kültür kavramını Gökalp yerli sayarken uygarlık kavramını çok daha teknolojist bir içerikle ele alıyor ve evrensel kabul ediyordu.
3.      Bu model, 'gizli oryantalizm'in ulaşabileceği en son nokta olmakla birlikte bununla sınırlı değildir. Nitekim bu anlayış kısa sürede çok daha kapsamlı bir proje niteliği kazanmış, daha farklı katkılarla çok farklı bir yörüngeye oturmuştur. Bunu, en geniş anlamda Prof. Sinanoğlu'nun kitabına verdiği isimle söylemek gerekirse Türk Hümanizmi'dir.

TÜRK HÜMANİZMİ VE GİZLİ ORYANTALİZM
1.        Türk Hümanizmi diye yerleştirilen kavram özünde Almanya'nın 1848-1918 arasında yaşadığı ve kimi kaynaklarda 'aklın krizi' diye özetlenen dönemde üretilmiş Antik Yunan ve Roma kaynaklarına dönmek, onlan günlük hayat içinde yeniden üretmek ve Avrupa düşüncesini bu bağlamda kurmak yolundaki düşüncenin gecikmiş bir biçimde Türkiye'de de yerleştirilmesi çabasıdır. Türk Hümanizması, özünde klasik oryantalist düşünceden hareket eder. Bunu öne sürerken temel önerme 'Batılı olmayan evren tarih ve fikir yönlerinden yapılan incelemelere karşı koyan bir niteliktedir'. Çünkü, 'Batılı olmayan evreni bir bütün olarak kavrayan bir kuram bugüne kadar vücut bulmuş değildir'. Bunun nedeniyse şudur: 'batılı olmayan evrenin yaradılışının gereği olarak sistemli bir araştırmaya, yani bu evrenin özünü ortaya koyacak ve böylece nedensel bağlantılarını ve ideal değerlerini saptayacak veya, başka bir deyimle, bu evren hakkında tarihsel yargılar verecek ve onun felsefî kavramlarını bulup çıkaracak araştırmalara yaradılışı gereği aykırı düşen bir nitelik taşımasıdır'.
2.      Türk Hümanizmi doğacaktır. O nedenle çocuklarımıza devrimi kaynaklarına inerek çok küçük yaşlardan başlayarak öğretmeliyiz. Doğuyu aşacak olan güç ve olanak budur. Bu anlayış, yeni değildir. Daha önce Yahya Kemal-Yakup Kadri ikilisi tarafından Nev-Yunanilik olarak gündeme getirilmiştir.
3.      Sinanoğlu tarafından çok daha sistematik bir biçimde önerilen okullarımızdan Osmanlı tarihi ve edebiyatı öğretiminin kaldırılması bu şekilde ön-celendikten sonra gene Sinanoğlu'nun siyasal düzeyde önerdikleri de Ataç tarafından neredeyse aynen belirtilir: 'Büğün biz budunbuyrumcu (demokrat) olduğumuzu, ulusçu olduğumuzu söylüyoruz ya, değiliz. Allı, Yunan Latin ekininden geçmemiş, Yunan, Latin yazarlarının yapıtlarındaki düşünlerle yoğrulmamış bir toplumda gerçekten budun-buyrumculuk da gerçekten ulusçuluk da olmaz, bunlar Doğu'nun bilmediği görüşlerdir, Yunan-Latin ekininin ürünleridir, bütünü almadan, bütünü kavramadan bu tikeleri (cüzleri) de alamayız'.
4.      Bütün bunlar, Kemalist söylemin gizli Oryantalist bağlamda vardığı son/ucu belirtmektedir. Bu yoldan yalnız toplum tanımlanmamış aynı zamanda ve daha çok Batı da tanımlanmıştır. Öte yandan, bu yaklaşımla Kemalist yaklaşım meşrulaştırılmıştır.

SONUÇ
1.      Kemalizm, kendisini oluşturan söylemsel, zihinsel ve kurumsal olguların henüz yeterince çözümlenmediği bir ideolojidir. Bu eksikler nedeniyle Kemalizm’in yapısal özellikleri de henüz yeterince bilinmemektedir. Bütün bu nedenlerden ötürü Kemalizm’in Batılılaşmayı hedeflemiş bir yönelim olarak nereye kadar ve nereden sonra bir Batı-dışı modernite veya bir alternatif modernite öğesi sayılabileceği sorusuna bir yanıt vermek bugün için kolay değildir. 1839'la birlikte başlayan dönemin son büyük ve radikal halkası olmakla Kemalizm’in toplumsal, kültürel ve siyasal düzeylerde getirdiği dönüşüm kuşkusuz etkileyicidir. Bununla birlikte gene bu dönüşümü oluşturan hususların 19. yüzyıl modernleşme arayışları içinde ele alınması ve özellikle Japon ve Rus modernleşme/Batılılaşma çabalarıyla karşılaştırmalı olarak izlenmesi gerekir.
2.      Kemalizm’in özgüllüğüyle ilgilidir. Bu çalışmada Kemalizm sadece Oryantalizm bağlamında okunmakla kalmamış, bir Oryantalizm oluşturma süreci olarak ele alınmıştır.
3.      Buna göre Kemalizm’in Oryantalizmle olan ilişkisini öne çıkaran asal öğe Batı ve batılılaşmayla olan ilişkisidir. Kemalizm, Batı karşısında ikili bir tavır ve tutum içindedir. Batı'ya karşı verilmiş bir savaşın ardından kendisini kurumsallaştırması nedeniyle Batı'yı belli bir mesafede tutmaya özen göstermiştir. Buna mukabil özellikle kültürel, toplumsal ve siyasal düzlemde kayıtsız koşulsuz bir Batılılaşmacılık içine girmiştir. Birbiriyle çelişen bu iki hususun aşılması kolay olmamış, ortaya karmaşık fakat özgül bir model çıkarmıştır.
4.      Gizli Oryantalizm, açık Oryantalizmden farklı olarak Kemalizm’in meşrulaşma çabasının bir dayanağı, bir aracı olarak geliştirilir. Gizli Oryantalizmin en önemli unsuru çeşitli kesimlerde Türk Hümanizması denilen bir yaklaşımla bütünleşmesidir.
5.      Burada önemli olan Kemalizm ile Oryantalizm arasındaki ilişkinin bugün de çeşitli katmanlarda ve düzeylerde çeşitli biçimlerde devam etmesidir. Günümüz Türk siyasal yaşamının da kültürel yaşamının da karşılaştığı birçok sorunun algılanması ve çözülebilmesi bu süreçlerin dikkatle izlenmesine bağlıdır. Bununla birlikte, kendisini çok farklı kanallar ve kurumlar aracılıyla yeniden üretme olanağına geniş ölçüde sahip olan ve bir toplumsal zihin belirleyicisi olma özelliğini koruyan Kemalizm’in devrettiği bu yaklaşımların Türk toplumunun Batı karşısındaki konumunu ve tavrını anlayıp saptamakta önemli bir işlevinin olacağı açıktır.


* Doç. Dr. Hasan Bülent Kahraman; İçselleştirilmiş, Açık ve Gizli Oryantalizm ve Kemalizm



Halil İbrahim Çelik


GÜL KOKUSU


Bin dokuz yüz seksen üç yılının ağustos ayı. Güneş bozkırda sıcaklığını iyiden iyiye hissettiriyor. Yeraltı suları ile beslenen birkaç bahçe hariç her taraf bozkırın doğal rengine bürünüyor. Benimse içimde çiçekler açıyor, sararan çevreye inat. Öyle ya önümde bir sınav var. Sınava ilişkin hiçbir tereddüt yok zihnimde, tertemiz umutlar var. Değil mi ki; haziran ayında beni beş yıl okutan Selma öğretmen babamı çağırıp "Halit abi bu çocuğu okutun" dedi. Değil mi ki; babam "öğretmen hanım biz onu imam hatibe vereceğiz" dedi. Değil mi ki; Selma öğretmen yıl sonunda her öğrenciye bir hediye verirken bana "madem baban seni imam hatibe gönderecek, senin hediyen bu olsun" diyerek, Peygamberimizin hayatı isimli kitabı hediye etti. Bu kadarı ağustos sıcağında gönüllere güller, çiçekler açtırmaz mı? Sınav da neymiş zaten kazanırım.
O büyük gün gelip çatıyor; evden babaannem ve annemin duaları ile doğru okula. Çift kanatlı demir parmaklıklı büyük kapıdan içeri, okul bahçesine girerken, bahçedeki güllerin kokusunu içime çekerken, o kesme taşlardan yapılmış kapı kemerinin altından geçerken hayatımın bundan sonrasını, kaderimi etkileyecek bir gün yaşadığımı, hayata yeni bir başlangıç yaptığımı, bu günün benim ikinci doğum günüm olduğunu o on iki yaşında çocuk heyecanı ile biliyordum sanki. 
On gün kadar sonra sınav sonuçları açıklandı. Sonucu yazmama gerek var mı? Yukarıda söyledim ya zaten kazandım. Babam hac da idi. Amcam (ki ona baba derdik, hala da öyledir) beni evden alıp önce okula götürüp kayıt ettirdi. Sonra bedesten çarşısından bir takım elbise, bir gömlek, bir kravat, artık her şey tamam, doğru eve. Artık bende imam hatipliyim. 
Bin dokuz yüz seksen üç yılından bin dokuz yüz doksan üç yılına on yıl nasıl geçti, uzun bir hikâyesi elbette var ama o bin dokuz yüz doksan üç yılının kasım ayında, o rüzgârlı sonbahar gününde kendimi o çift kanatlı demir parmaklıklı büyük kapıdan içeri girerken buldum bir kez daha. Bu defa üzerimde yeni bir takım elbise, kravat, yeni ayakkabılar. Stajer tarih öğretmeniyim. Fakültedeki danışman hocam ricamı kırmadı ve staj programı dağıtımını yaparken bana mezun olduğum lisemi\imam hatibimi yazmıştı. Kapının yanında durdum. 
On yıl önceki O günü hatırladım. Sınava geldiğim günü. O gün hissediyordum, hayatımın sonrasını etkileyecek bir gün yaşadığımı. Bu gün anlıyorum; on iki yaş heyecanı ile hissettiklerimi bu gün anlıyorum. O kapıdan ilk girdiğim gün, doğru kapıda olduğumu hissediyordum, bu gün biliyorum. O kapının eşimi seçerken, yaşam çizgimi belirlerken, çocuklarıma isim koyarken, konuşurken bana yön veren kapı olduğunu biliyorum. 
İki bin on dört yılını yaşadığımız bu günlerde kırklı yaşlardan, geriye dönüp, o kapıdan ilk girdiğim günden bu güne bir panorama oluşturduğumda, iyi ki diyorum, iyi ki o kapıdan girmişim, iyi ki o sınavı kazanmışım. 
"Öğretmen hanım biz onu imam hatibe vereceğiz" diyen sevgili babam, Rabbim seni cennetine alsın, "madem baban seni imam hatibe gönderecek, senin hediyen bu olsun" diyerek bana peygamberimizin hayatı kitabını hediye eden Selma öğretmenim Rabbim seni hayır ile mükâfatlandırsın, bana en cömert dualarını sonsuz bir özgüvenle sunan canım annem Cennet'ten beni gördüğünü hissediyorum. İmam hatip okulumdaki ilk velim\amcam Allah senden razı olsun. Kimliğimi kazandığım o günü yaşatan Rabbime hamd ediyorum. Bu gün bile o kapıdan içeri girerken, o serin bahçenin içerisinden binalara doğru yürürken, ilk günkü gül kokularını her defasında yeniden yeniden hissediyorum. Ve biliyorum ki imam hatibe dokunan gönüllerde gül kokusu kalır. Gül kokusu cennet kokusudur.
 Bu yazı Konya Karatay Anadolu İmam Hatip Lisesinin Yeni Ufuk isimli dergisinin Haziran 2014 tarihli 8. sayısında yayınlanmıştır.


2 Ocak 2017 Pazartesi

Oryantalizm (Sömürgeciliğin Keşif Kolu) Edward SAİD


Kitap Adı       :           Oryantalizm (Sömürgeciliğin Keşif Kolu)
Yazar             :           Edward SAİD
Yayı Evi         :
           Pınar Yayınları,1989 2. Baskı

Kitap, önsöz, giriş ve üç uzun, on iki kısa bölüm ile bir ekten müteşekkil olup, 540 sayfadır. “Oryantalizm’in kapsamı” başlıklı birinci bölümde, gerek tarih ve tecrübe, gerekse felsefi ve siyasi temalar açısından Oryantalizm konusunun bütün boyutlarının altı çizilmektedir. İkinci bölüm, “Oryantalist yapılar: Eski ve Yeni” geniş kronolojik bir anlatım ve mühim şair, sanatçı ve bilim adamlarının eserlerinde görülen ortak bazı araçlara işaret ile çağdaş oryantalizmin ortaya çıkışını anlatmaktadır. “Şimdilerde Oryantalizm” başlıklı üçüncü bölüm, ikinci bölümün sonundan yani 1870’den, Doğu’daki büyük sömürgeci genişlemesini konu edinerek II Dünya savaşında son bulur. Bu bölümde Doğunun İngiliz-Fransız hegemonyasından Amerikan hegemonyasına geçişi tasvir edilmektedir Yine bu bölümde Amerika’daki oryantalizm konusundaki fikri ve sosyal gelişmelerden ve gerçeklerden söz edilmektedir.
Yazar bu eserinde Batı’lıların Doğu’yu ele alırken bütünü ile kendi görüşlerinden ve varsayımlarından hareket ettiklerini, hayallerini konuşturduklarını ve Batı’nın çıkarlarına uygun bir Doğu manzarası ortaya koyduklarını ispat etme gayretindedir Çok defa Batı’1ı yazarların görüşlerine başvurarak ve Batı’lı eserlerden örnekler vererek onlara günahlarını kendi ağzından itiraf ettiriyorlar. Doğu batı için bilgi edinilen ve iktidar kurulmak istenen yerdir.
Misal: “Onların her şeylerini tahrip ettik, felsefeleri, dinleri mahvoldu, artık hiçbir şeye inanmıyorlar, derin bir boşluğa düştüler Anarşi ve intihar için olgun bir hale geldiler…”
Said, diğer kitaplarında da (Entelektüel, Haberlerin Ağında İslam, Filistin Sorunu, Kültür Emperyalizmi, Yersiz-Yurtsuz) aynı konulara yönelik tespitlerde bulunmaktadır.
1.      Avrupalı için Doğu, Avrupa’nın bir icadı olup, eski çağlardan beri insanlarda hülyalar uyandıran, garip izlenimler yaratan, kendine has yaratıkları ve manzaraları ile fevkalade deneyimlere yol açan bir yerdir
2.      Amerikalılar için Doğu, Uzak Doğu’dur Ve özellikle Çin ve Japonya’dır Amerikanlıların aksine Fransız’lar ile İngiliz’ler ve onlar kadar olmasa da Alman’lar, Rus’lar, İspanyol’lar, Portekizliler, İtalyan’lar, İsviçre’liler uzun bir Oryantalizm geleneğine sahiptirler
3.      Şark’ı öğreten, yazıya döken veya araştıran kimseye Şarkiyyatçı yâda Oryantalist denir Yaptığı şeyde Oryantalizm’dir. Edward Said oryantalizmi “Sömürge Bilim ve “Kültürel Basınç olarak görmektedir.
4.      Doğu Avrupa’ya bitişik bir kara olmanın yanında, Avrupa’nın en büyük, en zengin ve en eski sömürgelerinin bulunduğu yerdir, kurduğu medeniyetlerin ve konuştuğu dilin membaıdır, kültürel uzanımıdır En önemlisi Doğu Avrupa’nın “Karşıt Kalesi” olarak kendini tesisinin en büyük yardımcısıdır
5.      Bu yönleriyle Oryantalizm, kültürel hatta ideolojik bir açıdan, arkasında müesseseler, kelimeler, ilim, tasvirler, öğretiler hatta müstemleke bürokrasileri, müstemleke usulleriyle kavramlar olan bir muhakeme biçimidir
6.      Oryantalizmi bir muhakeme usulü olarak ele almaksızın ve doğu hakkında söz söylerken bu muhakemenin usullerine riayet etmeksizin muvaffak olmak yani Doğu’yu politik, sosyolojik, askeri, ideolojik, bilimsel ve fikri bakımdan yönetmek imkânı yoktur Yani Oryantalizm Şark söz konusu olduğunda otomatik olarak devreye giren ve tesir icra eden menfaatler örgüsüdür
7.      Oryantalizm, Avrupa’nın Doğu hakkındaki bir uydurması değil, Batı tarafından bilinçli vücuda getirilmiş ve nesiller boyu hatırı sayılır yatırımlara konu olmuş bir teori ve pratikler bütünüdür
8.      Bilgi, kendini elde edeni bir beşer olarak kendi şartlarına bağlılığını inkâr edemiyor ise, Şark’ı etüt eden Avrupalı veya Amerikalı da Doğu’nun karşısına önce bir Avrupalı ya da Amerikalı sonra bir beşer olarak çıktığını inkâr edemez. Bu sebeple Oryantalizm’deki anlam, varlığını doğrudan Doğu’yu görünür, seçilir ve var kılan Batı anlatıcılarına ve Batı anlatı tekniklerine borçludur Böylece Oryantalizm Doğu’dan daha çok Doğu’yu icat eden Batı idi ve kendisini ortaya koyan Batı kültürüyle bağlantılı idi.
9.      Oryantalist Balfour’un ifadelerine göre, Mısır İngiltere’nin bildiği nesnedir, İngiltere Mısır’lıların kendi kendini yönetemeyeceğini bilmektedir ve Mısır’ı işgal ederek bunu teyit etmiştir Mısır’lılar için İngiltere’nin idari ettiği peydir Mısır medeniyeti de İngiltere idaresine girmekle mümkündür
10.  Balfour’a göre Batı’lılar vardır, birde Doğu’lular vardır Birinciler hükmederler, ötekiler hüküm altında olmalıdırlar, buda ekseriye ülkelerin işgal edilmesi, iç işlerine tam müdahale, can ve mallarını şu ya da bu Batı’lı gücün eline bırakılması demektir. Doğu’lular hakkında bilgi onların yönetimini kolay ve karlı kılan şeydir
11.  Doğu Batı ayrımının ortaya çıkması seneler hatta yüz yıllar almıştı Keşif seyahatleri yapılmış, ticaret ve savaş vasıtasıyla temaslar sağlanmıştı 18 yy ortasından itibaren doğu-batı ilişkisinde iki ana öğe vardı
12.  Doğu hakkındaki sistematik bilginin gelişmesi,
13.  Batı’nın tahakkümü
14.  Batılı oryantalistlere göre Doğu mantıksızdır, dinsiz olup azgındır, çocuk ruhludur, sapkındır Böylece Avrupalı makuldür, fazıldır, o1gun ve normaldir
15.  Yazar oryantalizmi, bir kültürel tahakküm konusu olarak tahlil ve tetkik peşindedir Buradan oryantalizm, Doğu’lu nesneleri inceleme, eleştirme, hüküm, disiplin yahut yönetim için sınıfa, mahkeme salonuna, hapishane yahut el kitabına yerleştirilen “Doğu Bilgisidir”.
16.  Oryantalizm pozitif bir doktrinden ziyade düşünceye getirilmiş bazı sınırlamalar olarak anlaşılmalıdır O, entelektüel bir kudretin ifadesidir
17.  1815′den,1914′e kadar Avrupa’nın direkt sömürge hâkimiyeti yeryüzü karalarının % 35′inden % 85′ine çıktı İngiliz ve Fransız İmparatorlukları’nın başını çektiği bu sömürgecilik faaliyetinden en fazla Asya ve Afrika kıtaları etkilendi.
18.  Kissinger çağdaş dünyayı kalkınmış ve kalkınmakta olanlar olarak ikiye bölüyor Birincisi Batı’yı, ikincisi ise Doğu’yu ifade eder Newton devrimini esas alır.
19.  Hindistan’daki i1k oryantalistlerin çoğunluğu ya hukuk âlimi ya da misyonerlik eğilimi fazla doktorlardı Bunlar bir yandan Asya’da ıslahı kolaylaştırmak için bilim ve sanatı inceliyorlar diğer yandan da aynı inceleme ile kendi ülkelerinde bilginin ve sanatının ıslahına çalışıyorlardı.
20.  Napolyon Mısır’dan ayrılırken yardımcısı Kleber’e çok sıkı talimatlar verdi Buna göre Mısır her zaman oryantalistler ve gönlü kazanılabilen dini liderler marifetiyle yönetilecekti Napolyon Mısır’ı Fransız ilminin bir şubesi yaparak, şark ülkesinin seyyahlar, âlimler ve askerler dışındaki kimyacı, tarihçi, arkeolog vs vasıtalarla tanınmasını tanıtılmasını sağlamıştır.
21.  Oryantalizmin başarıları: 19 yy’da bilim adamları üretmesi, Batı’da eğitimi yapılan dillerin sayısını artırması, neşredilen, tefsiri, tercümesi yapılan orijinal eserlerin sayısını arttırılmış olması, Doğu’ya sempati duyan, Sanskritce’nin grameri ile eski Fenike kuruluşları ile ve Arap şiiri ile gerçekten ilgilenen öğrenciler çıkarması olarak sıralanabilir.
22.  Oryantalizmin kafasında değişmeyen Batı’dan tamamen farklı bir Doğu vardır. l8 yüzyıldan sonra oryantalizm asla kendini yenileyememiştir Oryantaliste göre Doğu ya da Doğu’lu yabancılaşmış olan varlıktır; yani kendine nispetle bir başkası olan varlıktır Başkaları ele alır, başkaları anlar, başkaları tanımlar, başkaları değiştirir, kendine nispetle fiilsiz olup muhtar ve hükümran değildir Oryantalistler tetkiklerinde özcü davrandıkları için neticede ırkçılığa ulaşıyorlar.
23.  19 yüzyılın başlıca oryantalist âlimlerini ve kurulan cemiyetlerini şöylece sıralayabiliriz: Âlimler: Gobineau, Renan, Humboldt, Steintal, Burnouf; Remuşut, Palmer, Meil, Dozy, Muir’dir Asya cemiyeti 1822, Kraliyet Asya Cemiyeti 1823, Amerikan Şark Cemiyeti 1842 vb
24.  Bir yeri müstemlekeleştirmek demek, öncelikle oradaki menfaatleri ayırt etmek yada yaratmak demektir Bu menfaatler ticari bilimsel, kültürel olabilir Oryantalizm bu menfaatlere ulaşmada en büyük vasıtadır
25.  1920 tarihinden itibaren, bir baştan bir başa bütün üçüncü Dünya ülkelerinde, imparatorluklarla ve emperyalizm ile ilişkiler “Karşılıklı Etkileşim” şeklinde olmuştur. 1955 tarihinden bağlantısızlar hareketinin başlangıcında (Bantung Konferansı) Doğu artık Batı’nın imparatorluklarından yakayı sıyırmıştır. Dünyada yeni güç dengeleri oluşmuştur: SSCB ve ABD artık oryantalizmin karşısında siyasi sesi olan ve düşünebilen akıllı bir Doğu vardır.
26.  Doğu’daki ulusal bağımsızlık hareketleri Oryantalizmin kafasındaki “pasif kaderci, hüküm altındaki ırklar” fikrinin tutmadığını ve düşüncedeki Doğu ile mevcut Doğu arasında farklar olduğunu ortaya koymuştur. Halk ve uzmanlar oryantalist düşüncede bir zaman aşımının ve tutarsızlığın mevcudiyetinde hem fikir idiler. Oryantalist bilim ile onun araştırdığı konu (doğu) arasında daha önemlisi, beşeri bilimlerde kullanılan yöntemler ve çalışma araçlarıyla oryantalizmin yöntemleri ve kavramları arasında farklı anlayışlar vardır.
27.  Çağdaş oryantaliste göre “gerçek insan batılıdır.” Doğu nimetlerinin kullanım hakkında öncelikle bu gerçek insana aittir Onun gözünde Doğu’lu: deve üstünde, eli kamalı, ukala, her türlü ahlaksızlığa meyyal, şehvet düşkünü bir insandır
28.  Oryantalizmin en büyük hatası bir başka bir kültürü, milleti ya da coğrafi bölgeyi önemsememesi ve ona zaafından ayrılmayan, değişmeyecek kusurlar atfetmesindedir
29.  l8yy’da genişleme, tarihi yüzleşme, anlayış ve tasnif şeklinde ortaya çıkan düşünce dalgalanmaları çağdaş Oryantalizmin fikri kurumsal yapılarını meydana getirmiştir Bu düşünce dalgalan aynı zamanda Doğu’yu ve özellikle İslam’ı Batı’nın dini anlayışına dayalı, dar çerçeveli tahlil ve değerlendirmelerden kurtarmıştır Çağdaş Oryantalizmin l8yy’da Avrupa kültürünün laik unsurlarından meydana gelmiştir
30.  I Dünya Savaşı bittiğinde dünya topraklarının %85′i Avrupa’nın sömürgesi durumundaydı Bu durum çağdaş Oryantalizmin hem emperyalizmin hem de sömürgeciliğin bir cephesini teşkil ettiğinin ifadesidir
31.  Sacy ve onun şahsında dinci Oryantalistler Arap şiirinin batılıya zevk verebilmesi için Oryantalistin ona belli bir şekil vermesi gerektiği görüşündedirler Yine onlara göre Doğu’lu eserler kısmen ele alınmalıdırlar Zira Doğu’lu eserler Avrupa’ya yabancıdırlar Daha da önemlisi sürükleyici olmamaları, yeterli zevk ve eleştirici ruhla yazılmamalarıydı.

Oryantalizmin temel mantığında doğu konuşulurken doğu yoktur. Konuşan oryantalist vardır. George Orwell isimli bir oryantalist; “onların arasında yaşarken insanların arasında olduğunuzdan şüpheye düşersizin” diyerek doğu dünyasına bakışın bilinçaltını ortaya koymuştur. Bir oryantaliste göre doğuluya güvenilmez ve o adam olmaz.
Oryantalist bilgi ve olgular jenerik kavramlar olarak tartışılmaya devam edecektir.

Halil İbrahim ÇELİK